Proje . SAREM Limnolojik Araştırmalar Merkezi
Müşteri . Eğirdir Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
Alan . 6500m2 Yer . Eğirdir/Isparta Yıl . 2016
Program . Laboratuar, Müze, Ofis, Çok Amaçlı Salon, Misafirhane, Restoran
Proje Ekibi: Ali Sinan, Ezgi Keskin, Hasan Okan Çetin, Nehir Bera Biçer, Okan Mutlu Akpınar, Zeynep Damsarsan
“İnsan doğaya ne kadar yabancılaşırsa o kadar toplumsallaşır, ne kadar toplumsallaşırsa o kadar kendine yabancılaşır.” Karl Marx
Bu bir çarpışma.
Doğayla insanın, gölle kentin, rüzgarla betonun çarpışması.
Devamını oku SAREM’in, bulunduğu bağlamda bu ilişkinin gözlemlenebileceği iyi bir aday olması, bizi çarpışmanın tam da ortasına bıraktı. Doğaya karşı gelme ihtimali olan bir yapılaşmanın endişesi ile başlayan serüven, başka tartışmaları beraberinde getirdi ve hatta kendi içimizde bizi çatışmalara sürükledi. Şizofrenik bir kimliğe büründüğümüz bu süreçte üretilen proje, yaşadığımız tüm karşıtlıklar ile kendini var etme yolunda ilerledi. Kentlinin esareti, hiyerarşisi ve ciddiyetinin yanı sıra doğanın özgürlüğü, eşitliği ve samimiyetini barındırmaya çabaladı. Sonuç ürün; tecrübe edilen bir çelişki değil, ikilik, ikisinin de aynı anda var olma hali idi. TASARIM KARARLARI Eğirdir Gölü ile Isparta-Konya Karayolu arasına konumlanmış bu arazide, rüzgar gölü kente fısıldar, ağaçlar buna yerlerinde şahit olur. Bağlama eklemlenecek yeni katman, “Limnolojik Araştırmalar Merkezi”, kurumun göz ardı edilemeyecek ihtiyaçları doğrultusunda kompleks, yoğun programlı ve büyük bir kütle olması dolayısıyla bahsi geçen çarpışmanın merkez üssünü oluşturur. Ancak bu büyük kütle yerin asıl sahiplerine karşı olabildiğince naziktir. Arazi girdileri “yapılı ve doğal çevre” tasarım sürecinin başında alınan kararları etkilemiştir. Yapılaşma alanı içinde kalan ağaçların konumları belirlenmiş ve korunmuş, kıyı çizgisinden olabildiğince uzaklaşılmıştır. SAREM Limnolojik Araştırmalar Merkezi; program çeşitliliği ve yoğunluğu fazla olan bir kamu yapısıdır. Ana kurguyu idari birimlerin (ofisler, laboratuvarlar, idari kadro odaları) , sosyal birimlerin (müze, çok amaçlı salon, yemekhane) ve misafirhanenin oluşturduğu, yaklaşık 6500 m2 lik bulunduğu bağlama göre büyük bir kütledir. Bu büyük ve kompleks kütle aynı anda farklı program kullanıcılarının dahil olup ayrılabildikleri, farklı kullanım şemalarını eş zamanlı olarak karşılayabilen, günün 24 saati aktif olarak çalışan bir yapıdır. Kütle oluşumunda yapılı çevreye (kampüs yapıları) yaklaşırken yükselme, doğal çevreye ( mevcut grup halinde ağaçlar ) yaklaşırken alçalma kararı alınmıştır. İdari birimler yükselen kısma konumlanıp kampüsteki mevcut laboratuvarlarla erişim kolaylığı sağlanmıştır. Sosyal birimler ve misafirhane alçalan kısımda konumlandırılmıştır. Çok amaçlı salon yapının merkezinde konumlandırılmış, gerekli hallerde sığınak olarak kullanılacak şekilde tasarlanmış, fuayesi ve servisleri ile kendi içinde işleyen bir mekanizma olup idari birimler kütlesine açılı bir şekilde yerleşerek ana kütlenin final dilini oluşturmuştur. Zemin katta ana sirkülasyon hattı, güneybatı kuzeydoğu doğrultusuna yerleşmesiyle birlikte yapının iki yüzüne ulaşım sağlar. Bu hat boyunca kat yüksekliklerinin değişmesi ile ferah ve kullanıcıya görsel iletişim imkanı sağlayan mekanlar ortaya çıkar. Benzer görsel iletişim kurgusu 2. katta teras, yemekhane ve ofisler arasında da mevcuttur. Sonuç olarak; boşluklu, nefes alan, farklı kullanıcıların rastlantısal karşılaşmalarına zemin sağlayan bir kamu yapısı dili oluşturulmuştur. Proje sürelerinin “standart formlara” sığdırıldığı ve niteliğin aranmadığı bir coğrafyada olmamızın verdiği zorluklara rağmen, proje sürecinde teknik uygulamaların asla ana tasarım ilkelerinin önüne geçmesine izin vermedik. İdare ve diğer disiplinler ile yaşadığımız git-gel ler bizi “süre” anlamında zorlasa da “ikna temelli karar verme” ilkemizden vazgeçirmedi. Dolayısıyla gerek idare gerek diğer disiplinler ile yürüttüğümüz etkili ortak çalışmalarımız ile sürecin başında verilen ana kararlar korunarak bizi sonuç ürüne ulaştırdı. Yerin üzerine bir katman daha eklenir. Rüzgar gölü dışarı taşırken betona çarpar, yenilenir ve beşeriyetin sesine karışarak yapının içinden şehre dağılır.
Yapı yere dahil olur.
Şehir göle, göl şehre bu yapıdan akar durur.